Depresyon Nedir?
Majör depresif bozukluk,
en az iki hafta süren ve duygudurum, ilgi ve zevkte belirgin değişiklikler,
bilişte değişiklikler içeren güçten düşürücü bir bozukluktur (Otte ve ark.,
2016).
Depresyon, kişinin
ailesini, kişisel ilişkilerini, iş veya okul hayatını, uyku ve yeme
alışkanlıklarını, genel sağlığını önemli ölçüde etkiler. Depresif bir dönem
geçiren kişi, genellikle yaşamın tüm yönlerine yayılan düşük bir ruh hali ve
daha önce zevkli faaliyetlerden zevk alamama sergiler. Depresif insanlar,
değersizlik, uygunsuz suçluluk, pişmanlık, çaresizlik, umutsuzluk düşünceleri
ve duyguları ile meşgul olabilirler. Bunlar üzerinde derin derin
düşünebilirler. Majör depresif bozukluğun diğer belirtileri arasında zayıf
konsantrasyon ve hafıza, sosyal durumlardan ve aktivitelerden geri çekilme,
cinsel dürtü azalması, sinirlilik, ölüm veya intihar düşünceleri yer alır.
Uykusuzluk yaygındır; tipik modelde, bir kişi çok erken uyanır ve tekrar
uyuyamaz. Aşırı uyuma da olabilir. Ağır depresif duruma sahip kişilerde
psikotik belirtiler olabilir. Bu belirtiler, sanrıları veya daha az yaygın
olarak halüsinasyonları içerir (APA, 2013).
DSM 5’e Göre Majör
Depresif Bozukluk Tanı Kriterleri
A. İki haftalık dönem boyunca
aşağıdaki belirtilerden beşi (ya da daha fazlası) mevcut olmuştur ve önceki
işlevsellik düzeyinde bir değişikliği temsil etmektedir: belirtilerden en az
biri ya (1) depresif duygudurum ya da (2) ilgi kaybı ya da zevk alamamadır.
Not: Açıkça başka bir
tıbbi duruma atfedilebilecek belirtileri dahil etmeyin.
1. Günün büyük bir
bölümünde, neredeyse her gün, kişinin kendisinin bildirdiği (örneğin, üzgün,
boş, umutsuz hisseder) veya başkaları tarafından yapılan gözlemlerle (örneğin,
ağlamaklı görünür) gösterilen depresif ruh hali (Not: Çocuklarda ve ergenlerde
huysuzluk olabilir)
2. Hemen hemen her gün,
günün büyük bir bölümünde faaliyetlere karşı belirgin bir şekilde azalmış ilgi
veya zevk (öznel anlatıma göre ya da gözlemle belirtilir)
3. Diyet yapmaksızın
önemli kilo kaybı veya kilo alımı (örneğin, bir ayda vücut ağırlığının %5'inden
fazla değişiklik) veya hemen hemen her gün iştahta azalma veya artış
(Not: Çocuklarda beklenen
kilo alımının olmaması göz önünde bulundurulmalıdır)
4. Neredeyse her gün
uykusuzluk veya aşırı uyuma
5. Neredeyse her gün
psikomotor ajitasyon veya yavaşlama (yalnızca öznel huzursuzluk veya yavaşlama
değil, başkaları tarafından da gözlemlenebilir)
6. Neredeyse her gün
yorgunluk veya enerji kaybı
7. Neredeyse her gün
değersizlik ya da aşırı ya da uygunsuz suçluluk duygusu (sanrısal olabilir)
(yalnızca hasta olduğundan ötürü kendini kınama ya da suçluluk duyma olarak
değil)
8. Neredeyse her gün
düşünme ya da konsantre olma yeteneğinde azalma ya da kararsızlık (ya öznel
anlatıma göre ya da başkaları tarafından gözlemlendiği gibi)
9. Tekrarlayan ölüm
düşünceleri (sadece ölme korkusu değil), belirli bir plan olmaksızın
tekrarlayan intihar düşünceleri veya intihar girişimi veya intihar etmek için
belirli bir plan
B. Belirtiler klinik
olarak belirgin bir sıkıntıya ya da toplumsal, işle ilgili alanlarda ya da
önemli diğer işlevsellik alanlarında bozulmaya neden olur.
C. Bu dönem, bir maddenin
fizyolojik etkilerine veya başka bir tıbbi duruma bağlanamaz.
Not: A-C kriterleri majör
depresif bir dönemi temsil eder.
Not: Önemli bir kayıp
(örneğin, yas, mali yıkım, doğal bir afetten kaynaklanan kayıplar, ciddi bir
tıbbi hastalık veya sakatlık) karşısında gösterilen tepkiler arasında, A tanı
ölçütünde belirtilen yoğun üzüntü duyguları, kayıp hakkında derin düşüncelere
dalma, uykusuzluk, iştahsızlık ve not edilen kilo kaybını içerebilir. Bu tür
belirtiler anlaşılabilir ya da kayıp için uygun görülebilse de önemli bir kayba
verilen normal tepkiye ek olarak depresyon dönemin varlığı da dikkatle değerlendirilmelidir.
Bu karar, kişiden alınan öykünün ve kayıp bağlamında yaşanan acının kültürel
ölçütlere göre dışavurumunun değerlendirilmesini gerektirir.
D. Depresyonun ortaya
çıkışı, şizoaffektif bozukluk, şizofreni, şizofreniform bozukluk, sanrılı
bozukluk veya diğer tanımlanmış ve tanımlanmamış şizofreni spektrumu ve diğer
psikotik bozukluklarla daha iyi açıklanamaz.
E. Hiçbir zaman manik
dönem veya hipomani dönemi olmamıştır.
Not: Manik benzeri veya
hipomanik benzeri dönemlerin tümü madde kaynaklıysa veya başka bir tıbbi
durumun fizyolojik etkilerine atfedilebilirse bu dışlama uygulanmaz.
Gebelikte Depresyon
Gebeliğin oluşması ile
birlikte anne adayının sadece sosyal rol/ sorumluluk ve hayat planlarında değil
bedeninde de ciddi hormonal değişiklikler oluşur.
Kadınlarda östrojen düzeyinin değişmesi depresyon riskini artırır. Geçmişte düşünülenin aksine gebelik kadınlarda psikiyatrik hastalıklara karşı koruyucu değildir.
Daha önce depresyon,
premenstrüel disforik bozukluk (adet öncesi gerginlik) yaşayan, genç yaşta
hamile kalan, sınırlı sosyal desteği olan, çocuk sayısı fazla olan, evliliğinde
sorunlar yaşayan, gebelikle ilgili çelişkili düşünceleri olan kadınlarda
gebelikte ve doğum sonrası dönemde depresyon riski daha fazladır.
Gebe bir kadını tedavi
ederken yalnızca anneyi değil anne karnındaki fetüsü de düşünmek gerekir. Çünkü
anneyi etkileyecek her şey fetüsü de etkileyecektir, verilecek her ilaç kan
yoluyla bebeğe de ulaşacaktır.
Tedavi seçenekleri
hastayla görüşülüp kâr zarar hesabı yapılarak uygun tedavi belirlenmelidir.
Gebelikten önce depresyon geçiren ve antidepresan kullanan kadında, gebelik oluşması nedeniyle ilacın ani kesilmesi depresyonun tekrarlama riskini arttırabilir. Bu nedenle planlı bir gebelikse, kadının ilaç tedavisi bittikten sonra hamile kalması daha uygundur.
Gebeliğin ilk 3 haftası
bebekle anne kan dolaşımı arasında bir ilişki olmadığından bu dönemde ilaç
kullanımının sakıncası yoktur, birçok kadın gebe olduğunu anladığında birkaç
hafta geçmiş olabilmektedir. Bu dönem de ilaç kullanmış olması, bebek için
sakınca oluşturmaz.
Doğum Sonrası (Loğusalık)
Depresyonu
Kadınların %30-75’i
doğumdan sonra 4-10 gün süren hafif bir doğum sonrası hüznü yaşarlar. Bu
normaldir. Bu dönemde annenin duygudurumu değişkenlik gösterir, hüzün,
huzursuzluk, sinirlilik, gerginlik, kaygı, endişe, uyku ve iştah bozuklukları
görülebilir. Eğer bu belirtiler 2 haftadan fazla sürerse doğum sonrası
depresyon olarak değerlendirilmelidir.
Gebelikten önce depresyonun olması, premenstrüel disforik bozukluk
yaşayanlar, ilk doğum olması, gebelikte olumsuz olayların yaşanması, yeterli
sosyal desteğin olmaması, plansız bebek, evlilik sorunlarının varlığı doğum
sonrası depresyon riskini artırır.
- Bebekle ilgilenmeme
- Bebeğe karşı olumsuz
duygular
- Bebeğe zarar vermeyle
ilgili kaygılar
- Kendine ilgi ve bakımın
azalması
- Haz alamama
- Enerji ve motivasyon
eksikliği
- Suçluluk ve değersizlik
düşünceleri
- İntiharla ya da ölümle
ilgili düşünceler, doğum sonrası depresyonun belirtileri olabilir.
Bu dönemde de yine kar
zarar durumu değerlendirilmeli ve buna göre tedavi planlanmalıdır. İlaç
seçiminde de dikkatli olmak gerekir, ilacın süte geçiş oranı ve bebekte
yapacağı yan etkiler dikkate alınarak tedavi şekli belirlenmelidir.
Atipik Depresyon
Atipik Depresyon, major
depresyonun bir alt dalıdır. Tipik depresyondan farklılık gösteren birtakım
belirtiler vardır ve bu belirtiler bazen tanı konulmasını geciktirebilir.
Umutsuzluk ve çökkünlüğün
çok ön planda olmaması, olumlu olaylar karşısında duygu durumun geçici olarak
neşeli olması, bu farklılıklara bir örnek olabilir.
İyi bir haber aldıktan ya
da dışarıda arkadaşlarla vakit geçirirken kişi kendisini iyi hissedebilir. Yine
de duygu durumdaki bu iyilik dalgalıdır.
Atipik depresyonun diğer
belirtileri arasında kilo artışı, artmış iştah, aşırı uyuma, kol ve bacaklarda
ağırlık hissi (kurşun boru benzeri), reddedilmeye karşı hassaslık, alınganlık
vardır.
Atipik depresyon bazı terapi ve ilaçlara diğerlerinden daha iyi cevap verir. Bu yüzden bu alt türü ortaya çıkarmak özellikle önemlidir.
Depresyonun Çeşitleri
Majör depresyona bağlı
olarak ortaya çıkan belirtiler kişiden kişiye farklılık gösterir. Uzmanlar,
depresyon çeşidini kesinleştirebilmek için belirteç veya nitelikleri tarar.
Tedavi sürecinin mümkün olduğunca başarılı olabilmesi için depresyon teşhisinin
doğru olması gerekmektedir. Depresyon türlerini kabaca şu şekilde
sıralayabiliriz:
Anksiyete Sıkıntısı:
Huzursuzluk ve olası olaylara dair endişe ile birlikte gelişen depresyon
Atipik Özellikler:
İştahta artış, gereğinden fazla uyku ihtiyacı, reddedilmeye karşı aşırı
hassasiyet ve vücut uzuvlarında ağırlık hissi ile beraber görülen depresyon
çeşididir.
Mevsimsel Özellikler:
Mevsim değişiklikleri ve güneş ışığına daha az maruz kalındığı takdirde gelişen
depresyon türüdür.
Katatoni:
İstem ve kontrol dışı motor aktivitesi ile birlikte amaçsız hareketlere neden
olan ya da sabit ve katı duruşlarla görülen depresyon.
Melankolik Özellikler:
Geçmişte keyif veren bir şeye karşı soğuma ile gelişen depresyon çeşididir.
Aynı zamanda sabah erken uyanma sürecinde kötüye giden ruh hali, sürekli
yorgunluk veya ajitasyon ile beraber görülebilir.
Peripartum Başlangıç:
Gebelik döneminde veya doğum sonrasında, yani postpartum dönemde görülebilen
depresyon türüdür.
Psikotik Özellikler:
Kendini yetersiz hissetme ve olumsuzluklar içeren hezeyanlar veya
halüsinasyonların eşlik ettiği depresyon çeşididir.
Depresyon Görülme Sıklığı
Depresyon, kadınlarda
erkeklere göre yaklaşık iki kat daha sık görülür (Seedat ve ark., 2009) ve her
yıl dünya çapındaki yetişkin nüfusun yaklaşık %6'sını etkiler (Bromet ve ark.,
2011). Aynı zamanda şeker hastalığı, kalp hastalığı ve felç (Whooley ve Wong,
2013) gibi durumların gelişme riskinin artmasıyla ilişkilidir. Bu nedenle
yükünü daha da artırır. İntihara neden olabilir. Dünya çapında yılda 800.000
intiharın %50'sinin bir depresif dönem içinde meydana geldiği bulunmuştur.
Depresyona sahip kişilerin intihar nedeniyle ölme olasılığının genel nüfusa
göre neredeyse 20 kat daha fazla olduğu tahmin edilmektedir (Chesney ve ark.,
2014).
Depresyonun Nedenleri
Depresyon için
biyopsikososyal model, biyolojik, psikolojik ve sosyal faktörlerin hepsinin
depresyona neden olmada bir rol oynadığını öne sürer (APA, 2013). Diyabet-stres
modeli, depresyonun, önceden var olan bir kırılganlık veya zayıflığın stresli
yaşam olayları tarafından aktive edilmesiyle sonuçlandığını belirtir. Önceden
var olan kırılganlık, ya doğa ile genler arasındaki bir etkileşimi ima eden ya
da çocuklukta öğrenilen dünya görüşlerinden kaynaklanan şemalardan olabilir
(Caspi ve ark., 2003; Haeffel ve ark., 2008).
Olumsuz çocukluk
deneyimlerinin (çocuklukta istismar, ihmal ve aile işlev bozukluğunu içeren),
özellikle birden fazla türü varsa, majör depresyon riski önemli ölçüde artar.
Çocukluk çağı travması aynı zamanda depresyonun şiddeti, müdahaleye zayıf yanıt
verme ve depresyonun süresi ile de ilişkilidir (Saveanu ve Nemeroff, 2012).
Genetik Faktörler: Aile ve ikiz çalışmaları, depresyon riskinde bireysel farklılıkların yaklaşık %40'ının genetik faktörlerle açıklanabileceğini ortaya koymaktadır. Çoğu psikiyatrik bozukluk gibi, depresyon da muhtemelen birçok bireysel genetik değişiklikten etkilenir (Sullivan ve ark., 2000). Esas olarak nörotransmiterlerdeki, özellikle de serotonin, norepinefrin ve dopamindeki anormalliklerden kaynaklandığı düşünülmektedir (Bains ve Abdijadid, 2021).
Çevresel Faktörler: Depresyonla ilişkili stresli olaylar: örneğin, iş kaybı, finansal güvensizlik, kronik (sürekli) veya yaşamı tehdit eden sağlık sorunları, şiddete maruz kalma, ayrılık ve yastır (Kessler, 1997). En çok yetişkinlikte ortaya çıkar. Bununla birlikte, yaşamın sonraki dönemlerinde majör depresif bozukluğun öncülü olarak çocukluktaki olaylara maruz kalmaya odaklanılmıştır. Bu olaylar arasında fiziksel ve cinsel istismar, psikolojik ihmal, aile içi şiddete maruz kalma, ölüm veya ayrılık sonucu ebeveynlerden erken ayrılma yer alır. Olumsuz yaşam olaylarının sayısı ve şiddeti depresyonun şiddeti ve sürekliliği arasında bir ilişki bulunur (Li ve ark., 2016).
Ünlü Fransız şair Paul
Verlaine yaşadığı depresyonu şu mısralarla anlatmış,
‘A vast black sleep falls
over my life,
sleep, all hope
sleep, all desire.’
‘Sonsuz bir kara uyku
hayatımın üzerine çöküyor,
Tüm ümitler, uyu
Tüm arzular, uyu’
Yine Harry Potter
dahil, ses getiren birçok kitabın yazarı J. K. Rowling ise 2000 yılında
Times dergisine verdiği röportajda şöyle betimliyor yaşadığı depresif dönemi…
‘Depression is the most
unpleasant thing I have ever experienced…It is that absence of being able to
envisage that you will ever be cheerful again. The absence of hope. That very
deadened feeling, which is so very different from feeling sad. Sad hurts but
it’s a healthy feeling. It is a necessary thing to feel. Depression is very
different’
‘Depresyon yaşadıgım en
keyifsiz şey…Bir daha tekrar neşeli olabileceğine dair, inancın kaybı. Umudun
kaybı. Bu çok yok edici bir duygu, üzüntüden çok farklı bir duygu. Üzüntü
acıtır ama sağlıklı bir duygudur. Hissedilmesi gereken bir duygudur. Depresyon
çok farklı.’
Her iki betimlemede de
çekilen ruhsal ağrının şiddeti hissedilebilmektedir.
Depresyon Tedavisi?
Majör Depresif Bozuklukta
Müdahale
Depresyonun müdahalesinde
iki ana seçenek vardır: psikoterapi ve farmakoterapi. Farklı çalışmalar
orta-şiddetli depresif dönemlerin ilaçla veya ilaç ve psikoterapi birleşimiyle
ele alınması gerektiğini söyler (Cleare ve ark., 2015; Gelenberg, 2010) Buna
karşılık, hafif bir depresif döneme, başlangıçta yalnızca psikoterapi ile
müdahale edilebilir. Ancak, kişinin tercihleri ve önceki müdahale geçmişi her
zaman dikkate alınmalıdır (Otte ve ark., 2016).
Psikoterapi ve
Farmakoterapi (İlaç)
Yapılan çalışmalar hem
psikoterapi hem de farmakoterapi ile müdahaleye başlamanın tek başına yapılan
müdahalelerden önemli ölçüde daha iyi sonuçlar ürettiğini göstermiştir
(Cuijpers ve ark., 2009).
Depresyonda Bilişsel
Davranışçı Terapi
Depresyonda en yaygın
kullanılan psikoterapi biçimi bilişsel davranışçı terapidir (Otte ve ark.,
2016). Bilişsel davranışçı terapi, depresyon, kaygı bozuklukları, somatoform
bozukluk ve madde kullanım bozukluğu gibi çeşitli psikiyatrik bozukluklarda
kanıta dayalı psikolojik müdahalelerden biridir (Gautam ve ark., 2020).
Bilişsel davranışçı
terapide bağımsız bir terapi olarak veya ilaçlarla birlikte kullanımında
depresyonu azaltmaktadır. Depresyonun sürmesinde neden olan altta yatan
şemaları ve inançları değiştirmek amaçlanır. Aynı zamanda belirtilere katkıda
bulunabilecek evlilik uyumsuzluğu, iş stresi gibi çeşitli psikososyal sorunlar
ele alınır (Gautam ve ark., 2020).
Bilişsel davranışçı terapide,
hatalı inançların ve uyumsuz bilgi işlemenin (tekrarlayan olumsuz düşüncenin
temellerini oluşturan) depresyonun nedeni olduğunu ve sürdürülmesinde etkili
bir role sahip olduğu öncülüne dayanmaktadır. Bu 'bilişsel model', uyumsuz
düşünce düzeltildiğinde hem var olan sıkıntının hem de sonradan ortaya
çıkabilecek belirtilerin geri dönüş riskinin azalacağını varsaymaktadır (Beck,
1979).
DEPRESYON HASTASI İLE
GÖRÜŞME VİDEOSU
DEPRESYON İLE İLGİLİ FİLM
ÖNERİLERİ
DEPRESYON İLE İLGİLİ KİTAP ÖNERİLERİ
0 Yorumlar