1. John B. Watson - Küçük Albert Deneyi (Little Albert Experiment)
Davranışçılık
kuramının kurucusu olan John B. Watson tarafından 2 yaşındaki Albert üzerinde
uygulanan bu deney, günümüzde hümantistik yaklaşımı benimseyen psikologlar
tarafından halen tartışma konusudur.
Bu
deneyde Watson, Albert’a klasik koşullanma yöntemini kullanarak beyaz tavşan
korkusu aşılamaya çalışmıştır. Çocuk tavşanla karşılaştığı sırada aynı anda
rahatsız edici derecede ağır bir ses dinletilmiştir. Bu sesin etkisiyle irkilen
Albert, birkaç denemeden sonra sesi duymasa da tavşanı görünce korkma tepkileri
vermeye başlamıştır. Bu deneyin sonucunda Watson; insanların yaşadıkları
korkuların ve bazı içgüdüsel davranışların daha önceden maruz kaldıkları
koşullanmalarla şekillendiğini keşfetmiştir.
------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
2. Philip Zimbardo - Stanford
Hapishane Deneyi (The Stanford Prison Experiment)
1971 yılında Philip Zimbardo liderliğinde yapılan bu deneyde 24 tane fiziksel ve psikolojik olarak sağlıklı katılımcı bulunmaktadır. Bu katılımcılara deneydeki her günleri için 15 dolar ödeme yapılmıştır. 15 gün sürmesi planlanan bu deneyde, katılımcılar rastgele olarak iki gruba ayrılmıştır. İlk grup gardiyan, ikinci grup mahkûm olarak sınıflandırılmıştır. Daha sonra bu katılımcılar üniversitenin bodrumunda bulunan yapay hapishaneye yerleştirilmişlerdir. 15 gün boyunca gardiyan-mahkum hayatı yaşaması istenen katılımcılar neredeyse birkaç gün içinde kendilerini oynamaları gereken rollere kaptırmışlardır. Deney tehlikeli boyutlara ulaşınca ilk haftanın sonunda sonlandırılmak zorunda kalınmıştır.
Deneyin sonucunda, mahkûm rolünde olan birçok katılımcı yaşadıkları travmadan dolayı tedavi görürken, birçok gardiyan rolündeki katılımcı ise sadistçe davranışlarından dolayı yargılanmıştır.
Bu olay filmlere de konu olmuştur. İlk olarak 2001 Almanya yapımı Deney filmine daha sonra 2010 yapımı The experiment filmine ve son olarak 2015 Amerika yapımı aynı adlı The Stanford Prison Experiment filmine konu olmuştur.
-----------------------------------------------------------------------------
3. Dr. Alburt Bandura – Bobo Doll (Hacıyatmaz) Deneyi
1960’lı yıllarda genetik, çevresel ve sosyal
faktörlerin çocuğun gelişimini ve öğrenme sürecini nasıl etkilediği sıkça
tartışılıyordu. Alburt Bandura ise çocukların davranışlarının genetik
faktörlerden ziyade sosyal taklitçiliğe dayandığını düşünüyordu. Bunu
kanıtlamak için ise Bobo Doll Deneyi’ni gerçekleştirdi.
Deneyde hacıyatmaz olarak bilinen oyuncak kullanıldı.
Deneye katılan çocuklar 3 gruba ayrıldı. İlk gruba, oyuncağa agresif
davranışlar sergileyip zarar veren yetişkinlerin, ikinci gruba oyuncağa sevgi
gösteren ve iyi davranan yetişkinlerin videosu izletildi. Üçüncü grup ise
kontrol grubuydu, herhangi bir şey izlemediler. Çocuklar oyuncağın bulunduğu
odaya gönderildiğinde ise izledikleri videolarla aynı davranışları
sergilediler. Saldırgan davranış sergileyen yetişkinleri izleyen erkek
çocukların, erkek yetişkinleri daha fazla rol model olarak aldığı gözlemlendi.
Kızlarda da yine aynı sonuçlar çıktı. Bu da çocukların kendi cinsiyetinden olan
yetişkinleri daha fazla örnek aldığını ortaya çıkardı.
---------------------------------------------------------------------
4. Stanley Milgram – Milgram Deneyi (1961)
Yale Üniversitesi’nde araştırmalar yapan Stanley
Miligram’ın deneyinde insanların şahsi görüş, düşünce ve vicdanlarına rağmen
otorite karşısında verdikleri tepkiler ve boyun eğip eğmediklerinin
gözlemlenmesi amaçlandı.
Katılımcılara hafızayla ilgili bir çalışmaya katıldıkları
söylendi. Başka bir kişiye (aslında aktör olan) bir hafıza testi yapmaları ve
yanlış cevap verdiklerinde elektrik vermeleri istendi. Soruları cevaplayacak
olan oyuncu aslında gerçek bir elektriğe maruz kalmayacak ama öyle görünecekti.
Öğretmen rolünü üstlenen katılımcılardan, öğrenen rolündekiler (oyuncular) her
yanlış cevap verdiğinde acı çekiyor gibi görünseler de elektrik şokunu
arttırmaları istendi. Bu deneyde araştırmacı ise otoriteyi temsil ediyor ve
emirleri veriyordu. Deneğin yani öğretmen rolündeki katılımcının önceden
elektrik şoklarını deneyimlemesi sağlandı. Yani her yanlış cevap sonucu verdiği
elektrikte karşıdakinin ne kadar acı çekeceğini biliyordu.
Deney boyunca elektrik verenler karşı taraf her acı
çektiğinde vazgeçmek isterler ve otoriteden “Lütfen devam edin”, “Deney gereği
devam etmeniz gerekmektedir.”, “Devam etmeniz gerçekten çok önemlidir.”, “Başka
seçeneğiniz bulunmuyor, devam etmek zorundasınız.” şeklinde cümleler duyarlar.
4. cümleden sonra denek hala devam etmek istemiyorsa deney durdurulur. Ne yazık
ki birçok denek ölümcül olan 450 volta kadar devam etmiştir. Bu deney
insanların vicdanlarına ve ahlaklarına ters olsa da otoriteye uyum
sağlayabileceğini gösterir.
5. Harry Harlow – Sahte Anne Deneyi
Harry Harlow, bu deneyde
annenin çocuğun sağlıklı gelişimindeki rolünü incelemek istedi. Ancak deney
sonucunda Harlow, hayvan koruma dernekleri, üniversiteler ve bilim çevrelerince
ağır bir şekilde eleştirildi.
Doğduktan hemen sonra
annelerinden ayrılan yavru maymunlar için 2 farklı figür tasarlandı. Biri
tamamen demirden yapılmıştı, diğeri ise yumuşak bir havludan. Ancak demir olan
figür aynı zamanda yavruların bir biberondan süt içebileceği şekilde
tasarlandı. Yavru maymunlar figürlerin yanına koyulduğunda sadece acıktıklarında
demir figürün yanına gidip karınlarını doyurdukları, diğer tüm vakitlerini ise
havlu olan figürle geçirdikleri görüldü. Bir süre sonra demir figür sıcak,
havlu olan ise soğuk bir hale getirildi ve maymunların demir figürle vakit
geçirmeye başladıkları gözlemlendi.
Deney sonucu, anneliğin
sadece beslenme ihtiyacıyla alakalı olmadığı, şefkat, konfor ve sıcaklığın da
önemli unsurlar olduğu ortaya çıktı. Ayrıca anne-çocuk ilişkisinde ve çocuğun
gelişiminde bedensel temasın ne kadar önemli olduğu görüldü.
6. Ivan Pavlov – Pavlov’un Köpek Deneyi
Pavlov’un deneyi tüm psikolojik deneyler arasında
önemli bir yere sahiptir. Koşullanma konusunda ulaştığı sonuçlar ise psikoloji
alanında yepyeni bir çalışma alanı oluşturdu. Pavlov, deney öncesinde
köpeklerin salya salgılamasıyla ilgili fizyolojik araştırmalar yapıyordu.
Köpeklerin, henüz onun ayak sesini duyduğunda yemek yiyeceklerini anlayıp salya
salgıladıklarını görünce deneyi yapmaya karar verdi.
Deneyde, 4 köpek kullanıldı. Deney düzeneğine
yerleştirilen köpekler hiçbir ses duymuyorlardı. Önce köpeklere et verildi ve
salgıladıkları salya ölçüldü. Ardından köpeklere her et verildiğinde zil
çalındı. Köpekler bir süre sonra gelen etle zil sesini zihinlerinde eşleştirdi.
Daha sonra köpeklere et verilmeden sadece zil çalındı. Köpeklere herhangi bir
yiyecek verilmediği halde salya salgıladıkları görüldü. Normalde köpeklerin eti
ağzına aldıklarında salya salgılamaları gerekirdi.
Deney sonucunda köpek salya salgılamayla bir alakası
olmayan bir uyaran karşısında salya salgılıyordu. Yani köpeğe bir uyaran
karşısında salya salgılması öğretilmişti.
7. Martin Seligman – Öğrenilmiş Çaresizlik Deneyi
Deneyin amacı, kişinin çaba gösterdikten sonra istediği sonuca ulaşamaması
durumunda sonucu değiştiremeyeceğine olan inancın ölçülmesi. Martin Seligman,
kişinin bir işi başaramayacağına inandığında kendini çaresiz hissedeceğini ve
durumu değiştirmek için başarılı olabilecekken hiçbir şey yapmayacağını
düşünüyordu.
8. Muzaffer ve Carolyn Sherif – Robbers Cave Deneyi (1954)
Sosyal psikolojinin kurucularından sayılan Muzaffer
Sherif ve eşi Carolyn Sherif, Oklahoma Üniversitesi’nde grup çatışmalarını
incelemek üzere bir deney gerçekleştirdiler. Deney genel olarak ayrımcılık ve
ötekileştirme sorununa değiniyor ve birçok kişi tarafından etik bulunmayan
unsurlar barındırıyor.
Deneyde, birbirine benzer 11-12 yaşlarında 22 erkek
çocuk yer alıyordu. İkiye ayrılan grup Robbers Cave Ulusal Parkı’na götürüldü
ve çocuklara tatil sandıkları bir kamp etkinliği düzenleneceği söylendi. İki
grup ayrı kabinlerde kalmaya başlardı. İlk bir hafta grupların birbirlerinden
haberi olmadı. Kendi içlerinde bir hiyerarşi oluşturup bir bağ kurdular. İki
grup bir araya getirildiğinde ise birbirlerine karşı ilginç bir şekilde
düşmanca davrandıkları görüldü. Deneyde çatışmayı arttırmak amacıyla iki grup
arasında yarışmalar yapıldı. Bu yarışmalardan sonra düşmanlık arttı ve iki grup
artık aynı odada yemek yemeği de reddediyordu. Çalışmanın son aşamasında iki
grubu bir araya getirerek film izlemek gibi daha eğlenceli aktiviteler
gerçekleştirildi. Bu da işe yaramayınca iki grubun birlikte takım çalışması
yapması sağlandı. Deneyin sonunda iki grup da aynı otobüste dönmeyi kabul etti.
Deney, çatışmanın sona erdirilebileceğini ve ön
yargıların çeşitli eylemlerle üstesinden gelinebileceğini gösteriyordu.
9. Dr. Solomon Asch - Asch (Uyum) Deneyi
Asch deneyi, 1953'de
yayımlanan insanın karar verme sürecinde, çevresinin etkisinin ne denli önemli
olduğunu anlamaya çalışan deneydir. Deneyi Polonya asıllı ABD'li sosyal
psikolog Solomon Asch yürütmüştür. Deneye katılacak olan katılımcılara bir
görüş testine girecekleri söylenmiştir. Deneyde tüm katılımcılara bir çift kart
gösterilmektedir. Bu kartların birinde biri kısa biri orta ve biri uzun olmak
üzere 3 çizgi vardır. Diğer kartta ise tek bir çizgi bulunmaktadır. Deneklere
bu karttaki çizginin diğer karttaki çizgilerden hangisine benzediği
sorulmuştur. Deneyde katılımcılardan biri hariç diğer hepsi Asch'ın
asistanlarıydı ve önceden belirlenen davranışları yapmaktaydılar. Deneyin amacı
gerçek deneğin davranışlarının diğer deneklerden ne derece etkilendiğini
bulmaktı. Katılımcıların hepsi aynı odada durmakta ve kendilerine kart çiftleri
gösterildikten sonra sırayla cevap vermeleri istenmekteydi. Gerçek deneğe ise
sıra en son gelmekteydi. Sıra ona gelene kadar denek diğer katılımcıların
cevaplarını duymaktaydı. İlk birkaç denemede tüm denekler doğru cevap
vermekteydi. Fakat daha sonra gerçek denek dışındaki katılımcılar hep birlikte
yanlış cevaplar vermeye başladılar. Cevap sırası kendisine gelen gerçek
deneklerden %32'si grubun yanlış da olsa söylediği cevaba katılmıştır. Bu deney
Stanley Milgram'ı etkilemişti. Kendisi bu deneyden çok daha sonra insanların itaat
davranışı ile ilgili olan Milgram deneyi'ni yürütmüştür.
10. Marshmallow Deneyi
Marshmallow deneyi ya da zevki erteleme becerisi
testi, 1972 yılında Stanford'lu psikolog Walter Mischel tarafından uygulanan
bir çalışmadır. Bu çalışmada, katılımcı çocuklara bir ödül sunulur, eğer bu
ödülü o anda tüketmez de belirli bir süre beklerlerse aynı ödülden bir tane
daha kazanacakları söylenir. Bu süre içinde, araştırmacı odayı terk eder ve 15
dakika sonra geri gelir. Ödül, çocuğun tercihine göre bir marshmallow ya da bir
pretzeldir. Çalışmayı takiben yapılan uzun vadeli araştırmalarda, ikinci ödüle
kadar bekleyebilen çocukların SAT puanlarına, eğitime devam etmelerine, vücut kitle endekslerine ve başka kriterlere bakılarak daha başarılı
oldukları belirlenmiştir. Deney daha geniş katılımla (ilk çalışmanın 10
katı) yeniden yapıldığında, etkilerin ilk çalışmanın yarısı kadar olduğu
görülmüştür. Yenilenen deney, iradenin açıklayamadığı diğer yarımın ekonomik
temelden kaynaklanabileceğini göstermiştir.
11. Leon Festinger and James Carlsmith - Bilişsel Uyumsuzluk Deneyi
Deneyin amacı çelişen tutum, inanç ve davranışlar
karşısında insanların dengeyi sağlamak için verdiği tepkileri incelemekti.
Rahatsızlık ve çelişki yaratan durumda çelişkiyi en aza indirmek, ortadan
kaldırmak ya da yeniden dengeyi kurmak için neler yapılabileceği görülmek istenmişti.
Öncelikle katılımcılar teker teker bir odaya alındı ve
yaklaşık 1 saat sürecek oldukça sıkıcı görevleri tamamlamaları istendi. Tüm
katılımcılar bu görevleri yaparken çok sıkılıştı. Çıkarken onlardan dışarıda
bekleyen diğer katılımcıya, deneyin oldukça eğlenceli olduğunu söylemeleri
istendi. Bunu yapmaları karşılığında bazı katılımcılara 1 dolar verilirken
bazılarına 20 dolar verildi. Hepsi, çıktıktan sonra bekleyen kişiyi deneyin
eğlenceli olduğuna inandırdı. Gitmeden önce 1 dolar ve 20 dolar verilen
katılımcılara deneyin eğlenceli olup olmadığı soruldu. 20 dolar verenler sıkıcı
olduğunu söylerken 1 dolar verenler deneyin eğlenceli olduğunu söylüyordu.
Deney sonucunda, sadece 1 dolar alan katılımcılar
başka birini ikna etmek için 1 doların yeterli olmadığını düşündükleri için
uyumsuzluk yaşadılar. 1 dolar karşılığında bunu yapmak mantıklı olmadığı için
kendilerini deneyin eğlenceli olduğuna inandırdılar. 20 dolar alanlar ise
aldıkları parayı yalan söylemeleri için tatmin edici buldu ve aslında hiç eğlenmediklerini
rahatça söyleyebildiler. Yani aslında bilişsel uyumsuzluk yaşadığımız durumlar
karşısında davranışları değiştiremiyorsak tutumları değiştiriyoruz.
12. Seyirci Etkisi Deneyi (The Bystander Effect Experiment)
Bugünün standartlarına göre etik kabul edilmeyen bir diğer deney de
Bystander Effect deneyidir. 1968 yılında 38 görgü tanığının önünde öldürülen
‘Kitty Genovese’ cinayetinden etkilenen John Darley ve Bibb Latane tarafından
geliştirilen bu deney; acil bir duruma şahit oldukları sırada insanların
müdahale etmemelerini ve kayıtsız kalmalarını konu alır.
Columbia Üniversitesinde yapılan çalışmada, deneğe doldurması için bir
anket verilip odada yalnız bırakılır. Daha sonra zararsız bir gaz odaya
doldurulmaya başlanır. Denek odada yalnızken dumanı farkettiğinde hemen odayı
terkedip güvenliğe bildirmiştir. Daha sonra başka bir denek odaya 2 kişi
ile birlikte alınmıştır. Aynı zararsız gaz tekrar odaya doldurulmaya
başlandığında, bunu farkeden denek yanındaki insanlara bakıp önce onların bu
konuda bir şey yapmalarını beklemiş ve dumanı bildirmemiştir.
13. Jane Elliott - Bölünmüş Bir Sınıf Deneyi
Sadece beyazların yaşadığı bir kasabada 3. sınıf
öğrencilerine öğretmenlik yapan Jane Elliott’un ünlü deneyi, Dr. Martin Luther
King’in 1968’de öldürülmesiyle ortaya çıktı. Birkaç gün önce sınıfında King’i
anlatan Jane Elliot, Martin Luther King’in öldürüldüğünü öğrendi ve
öğrencilerinin soracağı soruları ön görerek bir plan yaptı. Onlara bir şekilde
ırkçılığı, ön yargıları ve King’in ölüm sebebini anlatmalıydı.
Elliott, öncelikle sınıfını mavi gözlüler ve
kahverengi gözlüler olarak iki gruba ayırdı. İlk gün mavi gözlü öğrencileri
üstün grup olarak belirledi. Çeşitli bilimsel veriler uydurarak tüm sınıfı mavi
gözlülerin daha zeki ve daha ayrıcalıklı olduğuna inandırdı. Mavi gözlü
öğrencilere; daha fazla tenefüs zamanı, daha fazla yemek yiyebilme gibi haklar
tanınacaktı. Kahverengi gözlüler ise ayırt edilebilmeleri için daha geniş
yakalıklar takacak ve sınıfta en arka sıralarda oturacaktı. Mavi gözlüler daha
zeki, başarılı ve güvenilirdi. Kahverengi gözlü öğrenciler ise tam tersi.
Öğrencilerin davranışları kısa bir sürede büyük ölçüde değişti. Mavi gözlü
öğrenciler kendilerini üstün görerek kahverengi gözlü öğrencilere zorbalık
yapmaya başladılar. Üstelik kendilerini üstün gördükleri için dersteki ve
sınavlardaki verimleri ve başarıları da artmıştı. Kahverengi gözlü öğrenciler
ise tam tersi daha mutsuz ve daha başarısız olmaya başlamışlardı. Bir sonraki
gün ise Jane Elliott rolleri değiştirdi. Artık mavi gözlü öğrenciler azınlık
durumundaydı. Roller değişince bir önceki gün aynı şeyi yaşayan kahverengi
gözlü öğrenciler mavi gözlü arkadaşlarına fazla zorbalık yapmadılar. Çünkü aynı
şeyleri kendileri de yaşamıştı. Öğretmenleri her şeyin bir deney olduğunu, mavi
ve kahverengi gözlü olmanın bir ayrıcalık olmadığını, ırkçılığında aynen böyle
bir şey olduğunu anlatınca öğrenciler birbirlerine sarıldılar, hepsi
rahatlamıştı.
Jane Elliott, bu deneyin gazetede yer almasının
ardından birçok televizyon programına katıldı. Ömrünü bu deneyi devam ettirmeye
adadı. Çalıştığı okula eyalet 1 milyon dolar fon yatırımı yapmaya karar verdi.
14. Canavar Çalışma Deneyi - The Monster Study
15. David Reimer Deneyi
1966 yılnda , David Reimer 8 aylıktı. Sünnet olurken operasyon son derece başarısız olmuş ve penisini kaybetmişti. Psikolog, John Money, David’in cinsiyet değiştirmesini önerdi. Ebeveynleri de bu konuda hemfikir oldu, ancak Money’i gizli gündemi olan, cinsiyet kimliğinin doğuştan değil, çevre ile şekillendiği iddasını kanıtlamak için bir deneyin parçası olduklarını bilmiyorlardı. David, adını Brenda olarak değiştirdi, cerrahi bir operasyonla bir vajinası oldu ve hormon desteği aldı. Ancak deney trajik bir şekilde sonuçlandı. “Brenda”, çocukluğu süresince basmakalıp bir erkek çocuk gibi davrandı, Reimer ailesinin 14 yaşında hayatları kararmaya başladı. Brenda’ya gerçeği söylediler ve tekrar David’e dönmesi konusunda karar aldılar. David 38 yaşında intihar etti.
17. Joshua Bell - Metro Toplumsal Deney
Ocak 2007, Washington D.C metrosunda bir müzisyen
45 dakika boyunca keman çaldı. Çaldığı toplam 6 parçanın 2’si Bach besteleri
idi. Toplamda sadece 6 kişi durup müziği dinledi, 20 kişi ise para bıraktı ve
devam etti. Müzisyen o 1 saatte toplam 32 dolar para kazandı.
Aslında kemanı çalan müzisyen, ünlü virtüöz Joshua Bell’di ve elindeki 1713 Stradivarius model 3.5 milyon dolar değerinde bir kemandı. Joshua Bell olaydan 3 gün önce Boston Operası’nda 100 dolar biletlik konserde çalmıştı.Bu sosyolojik deneyler güzellik ve sanat algısı konusunda büyük sorulara yol açmıştır.
18. Rosenhan Deneyi
1973’te Amerikalı psikolog David L. Rosenhan deneyinin ilk aşamasında, 8 “hasta” (psikoloji yüksek lisans öğrencisi, pediatrist, psikiyatr, ressam, ev hanımı ve 3 psikolog) uydurma isim-soy isim kullanarak A.B.D.’deki 5 ayrı eyalette bulunan 12 farklı akıl hastalıkları hastanesine “bazı sesler duydukları” nedeniyle başvuruda bulunmuşlar. Başvuruda bulunan “yalancı hasta”ların tamamı çeşitli psikiyatrik bozukluk tanılarıyla hastanelere yatırılmışlar. Hastaneye yatış sonrası hastaların tamamı normal davranışlar sergilemiş ve hastane personeline artık hiçbir ses duymadıklarını bildirmişler. Buna rağmen hastanedeki uzmanlar yanlış tanı koyduklarını fark edemedikleri gibi normal davranışları da hastalıklarının belirtileri olarak yorumlamışlar. “Yalancı hastalar”dan bazıları hastanede birkaç ay geçirmişler. Ancak hasta olduklarını kabul ettikten ve yazılan antipsikotik ilaçları kullanmaya söz verdikten sonra “yalancı hastalar”a, hastaneden ayrılmalarına izin verilmiş.
Elde edilen verilere dayanarak Rosenhan aşağıdaki sonuçlara varmıştır:
Veriler psikiyatrik tanılamada etiketlemenin (stigma) önemli rol oynadığını
göstermektedir. Hayatında bir defa şizofrenik olarak damgalanmış yalancı
hastanın bu stigmayı yıkması olası görünmüyor. Bu stigma, diğerlerinin hastanın
kendisi ve davranışları konusundaki düşüncelerinin yönünü belirlemiş oluyor.
0 Yorumlar