1. John B. Watson - Küçük Albert Deneyi (Little Albert Experiment) 

Davranışçılık kuramının kurucusu olan John B. Watson tarafından 2 yaşındaki Albert üzerinde uygulanan bu deney, günümüzde hümantistik yaklaşımı benimseyen psikologlar tarafından halen tartışma konusudur.

Bu deneyde Watson, Albert’a klasik koşullanma yöntemini kullanarak beyaz tavşan korkusu aşılamaya çalışmıştır. Çocuk tavşanla karşılaştığı sırada aynı anda rahatsız edici derecede ağır bir ses dinletilmiştir. Bu sesin etkisiyle irkilen Albert, birkaç denemeden sonra sesi duymasa da tavşanı görünce korkma tepkileri vermeye başlamıştır. Bu deneyin sonucunda Watson; insanların yaşadıkları korkuların ve bazı içgüdüsel davranışların daha önceden maruz kaldıkları koşullanmalarla şekillendiğini keşfetmiştir.


------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

2. Philip Zimbardo - Stanford Hapishane Deneyi (The Stanford Prison Experiment)1971 yılında Philip Zimbardo liderliğinde yapılan bu deneyde 24 tane fiziksel ve psikolojik olarak sağlıklı katılımcı bulunmaktadır. Bu katılımcılara deneydeki her günleri için 15 dolar ödeme yapılmıştır. 15 gün sürmesi planlanan bu deneyde, katılımcılar rastgele olarak iki gruba ayrılmıştır. İlk grup gardiyan, ikinci grup mahkûm olarak sınıflandırılmıştır. Daha sonra bu katılımcılar üniversitenin bodrumunda bulunan yapay hapishaneye yerleştirilmişlerdir. 15 gün boyunca gardiyan-mahkum hayatı yaşaması istenen katılımcılar neredeyse birkaç gün içinde kendilerini oynamaları gereken rollere kaptırmışlardır. Deney tehlikeli boyutlara ulaşınca ilk haftanın sonunda sonlandırılmak zorunda kalınmıştır.

Deneyin sonucunda, mahkûm rolünde olan birçok katılımcı yaşadıkları travmadan dolayı tedavi görürken, birçok gardiyan rolündeki katılımcı ise sadistçe davranışlarından dolayı yargılanmıştır.

Bu olay filmlere de konu olmuştur. İlk olarak 2001 Almanya yapımı Deney filmine daha sonra 2010 yapımı The experiment filmine ve son olarak 2015 Amerika yapımı aynı adlı The Stanford Prison Experiment filmine konu olmuştur.



-----------------------------------------------------------------------------

3. Dr. Alburt Bandura – Bobo Doll (Hacıyatmaz) Deneyi

1960’lı yıllarda genetik, çevresel ve sosyal faktörlerin çocuğun gelişimini ve öğrenme sürecini nasıl etkilediği sıkça tartışılıyordu. Alburt Bandura ise çocukların davranışlarının genetik faktörlerden ziyade sosyal taklitçiliğe dayandığını düşünüyordu. Bunu kanıtlamak için ise Bobo Doll Deneyi’ni gerçekleştirdi.

Deneyde hacıyatmaz olarak bilinen oyuncak kullanıldı. Deneye katılan çocuklar 3 gruba ayrıldı. İlk gruba, oyuncağa agresif davranışlar sergileyip zarar veren yetişkinlerin, ikinci gruba oyuncağa sevgi gösteren ve iyi davranan yetişkinlerin videosu izletildi. Üçüncü grup ise kontrol grubuydu, herhangi bir şey izlemediler. Çocuklar oyuncağın bulunduğu odaya gönderildiğinde ise izledikleri videolarla aynı davranışları sergilediler. Saldırgan davranış sergileyen yetişkinleri izleyen erkek çocukların, erkek yetişkinleri daha fazla rol model olarak aldığı gözlemlendi. Kızlarda da yine aynı sonuçlar çıktı. Bu da çocukların kendi cinsiyetinden olan yetişkinleri daha fazla örnek aldığını ortaya çıkardı.


---------------------------------------------------------------------

4. Stanley Milgram – Milgram Deneyi (1961)


Yale Üniversitesi’nde araştırmalar yapan Stanley Miligram’ın deneyinde insanların şahsi görüş, düşünce ve vicdanlarına rağmen otorite karşısında verdikleri tepkiler ve boyun eğip eğmediklerinin gözlemlenmesi amaçlandı.

Katılımcılara hafızayla ilgili bir çalışmaya katıldıkları söylendi. Başka bir kişiye (aslında aktör olan) bir hafıza testi yapmaları ve yanlış cevap verdiklerinde elektrik vermeleri istendi. Soruları cevaplayacak olan oyuncu aslında gerçek bir elektriğe maruz kalmayacak ama öyle görünecekti. Öğretmen rolünü üstlenen katılımcılardan, öğrenen rolündekiler (oyuncular) her yanlış cevap verdiğinde acı çekiyor gibi görünseler de elektrik şokunu arttırmaları istendi. Bu deneyde araştırmacı ise otoriteyi temsil ediyor ve emirleri veriyordu. Deneğin yani öğretmen rolündeki katılımcının önceden elektrik şoklarını deneyimlemesi sağlandı. Yani her yanlış cevap sonucu verdiği elektrikte karşıdakinin ne kadar acı çekeceğini biliyordu.

Deney boyunca elektrik verenler karşı taraf her acı çektiğinde vazgeçmek isterler ve otoriteden “Lütfen devam edin”, “Deney gereği devam etmeniz gerekmektedir.”, “Devam etmeniz gerçekten çok önemlidir.”, “Başka seçeneğiniz bulunmuyor, devam etmek zorundasınız.” şeklinde cümleler duyarlar. 4. cümleden sonra denek hala devam etmek istemiyorsa deney durdurulur. Ne yazık ki birçok denek ölümcül olan 450 volta kadar devam etmiştir. Bu deney insanların vicdanlarına ve ahlaklarına ters olsa da otoriteye uyum sağlayabileceğini gösterir.


--------------------------------------------------------------------

5. Harry Harlow – Sahte Anne Deneyi

Harry Harlow, bu deneyde annenin çocuğun sağlıklı gelişimindeki rolünü incelemek istedi. Ancak deney sonucunda Harlow, hayvan koruma dernekleri, üniversiteler ve bilim çevrelerince ağır bir şekilde eleştirildi.

Doğduktan hemen sonra annelerinden ayrılan yavru maymunlar için 2 farklı figür tasarlandı. Biri tamamen demirden yapılmıştı, diğeri ise yumuşak bir havludan. Ancak demir olan figür aynı zamanda yavruların bir biberondan süt içebileceği şekilde tasarlandı. Yavru maymunlar figürlerin yanına koyulduğunda sadece acıktıklarında demir figürün yanına gidip karınlarını doyurdukları, diğer tüm vakitlerini ise havlu olan figürle geçirdikleri görüldü. Bir süre sonra demir figür sıcak, havlu olan ise soğuk bir hale getirildi ve maymunların demir figürle vakit geçirmeye başladıkları gözlemlendi.

Deney sonucu, anneliğin sadece beslenme ihtiyacıyla alakalı olmadığı, şefkat, konfor ve sıcaklığın da önemli unsurlar olduğu ortaya çıktı. Ayrıca anne-çocuk ilişkisinde ve çocuğun gelişiminde bedensel temasın ne kadar önemli olduğu görüldü.

---------------------------------------------------------------------------------------------

6. Ivan Pavlov – Pavlov’un Köpek Deneyi

Pavlov’un deneyi tüm psikolojik deneyler arasında önemli bir yere sahiptir. Koşullanma konusunda ulaştığı sonuçlar ise psikoloji alanında yepyeni bir çalışma alanı oluşturdu. Pavlov, deney öncesinde köpeklerin salya salgılamasıyla ilgili fizyolojik araştırmalar yapıyordu. Köpeklerin, henüz onun ayak sesini duyduğunda yemek yiyeceklerini anlayıp salya salgıladıklarını görünce deneyi yapmaya karar verdi.

Deneyde, 4 köpek kullanıldı. Deney düzeneğine yerleştirilen köpekler hiçbir ses duymuyorlardı. Önce köpeklere et verildi ve salgıladıkları salya ölçüldü. Ardından köpeklere her et verildiğinde zil çalındı. Köpekler bir süre sonra gelen etle zil sesini zihinlerinde eşleştirdi. Daha sonra köpeklere et verilmeden sadece zil çalındı. Köpeklere herhangi bir yiyecek verilmediği halde salya salgıladıkları görüldü. Normalde köpeklerin eti ağzına aldıklarında salya salgılamaları gerekirdi.

Deney sonucunda köpek salya salgılamayla bir alakası olmayan bir uyaran karşısında salya salgılıyordu. Yani köpeğe bir uyaran karşısında salya salgılması öğretilmişti.

---------------------------------------------------------------------------------------------------------------

7. Martin Seligman – Öğrenilmiş Çaresizlik Deneyi

Deneyin amacı, kişinin çaba gösterdikten sonra istediği sonuca ulaşamaması durumunda sonucu değiştiremeyeceğine olan inancın ölçülmesi. Martin Seligman, kişinin bir işi başaramayacağına inandığında kendini çaresiz hissedeceğini ve durumu değiştirmek için başarılı olabilecekken hiçbir şey yapmayacağını düşünüyordu.

Öğrenilmiş çaresizlik deneyi için köpekler toplamda 3 gruba ayrıldı. Deney iki aşamadan oluşuyordu. İlk gruptaki köpekler bir kutuya koyuldu ve elektrik şoku verildi. Kutunun içindeki düğmeye bastıklarında şok kesiliyordu. Bu gruptaki köpekler kısa sürede düğmeye basarak şoku kesmeyi öğrendiler. İkinci gruptaki köpeklere de aynı işlem uygulandı ancak onlara verilen elektrik şoku düğmeye basınca kesilmiyordu. Köpekler birkaç defa düğmeye basmayı deneyip sonunda vazgeçmişlerdi. Son olarak kontrol grubundaki köpeklere daha önceden hiç elektrik şoku verilmemişti. Deneyin ikinci aşamasında köpekler kısa bir çitle ikiye ayrılmış bir kutuya yerleştirildiler. Kutunun bir tarafında elektrik şoku varken diğer tarafında yoktu. Elektrik verildiğinde düğmeye basarak elektriği kesebilen grup ile deney grubu çitten atlarken ikinci gruptaki köpekler elektrik akımından kaçmadılar. Yani ikinci gruptaki köpekler çaresizliği öğrenmişti…


----------------------------------------------------------------------------------------------------------

8. Muzaffer ve Carolyn Sherif – Robbers Cave Deneyi (1954)

Sosyal psikolojinin kurucularından sayılan Muzaffer Sherif ve eşi Carolyn Sherif, Oklahoma Üniversitesi’nde grup çatışmalarını incelemek üzere bir deney gerçekleştirdiler. Deney genel olarak ayrımcılık ve ötekileştirme sorununa değiniyor ve birçok kişi tarafından etik bulunmayan unsurlar barındırıyor.

Deneyde, birbirine benzer 11-12 yaşlarında 22 erkek çocuk yer alıyordu. İkiye ayrılan grup Robbers Cave Ulusal Parkı’na götürüldü ve çocuklara tatil sandıkları bir kamp etkinliği düzenleneceği söylendi. İki grup ayrı kabinlerde kalmaya başlardı. İlk bir hafta grupların birbirlerinden haberi olmadı. Kendi içlerinde bir hiyerarşi oluşturup bir bağ kurdular. İki grup bir araya getirildiğinde ise birbirlerine karşı ilginç bir şekilde düşmanca davrandıkları görüldü. Deneyde çatışmayı arttırmak amacıyla iki grup arasında yarışmalar yapıldı. Bu yarışmalardan sonra düşmanlık arttı ve iki grup artık aynı odada yemek yemeği de reddediyordu. Çalışmanın son aşamasında iki grubu bir araya getirerek film izlemek gibi daha eğlenceli aktiviteler gerçekleştirildi. Bu da işe yaramayınca iki grubun birlikte takım çalışması yapması sağlandı. Deneyin sonunda iki grup da aynı otobüste dönmeyi kabul etti.

Deney, çatışmanın sona erdirilebileceğini ve ön yargıların çeşitli eylemlerle üstesinden gelinebileceğini gösteriyordu.

------------------------------------------------------------------------------

9. Dr. Solomon Asch - Asch (Uyum)  Deneyi

Asch deneyi, 1953'de yayımlanan insanın karar verme sürecinde, çevresinin etkisinin ne denli önemli olduğunu anlamaya çalışan deneydir. Deneyi Polonya asıllı ABD'li sosyal psikolog Solomon Asch yürütmüştür. Deneye katılacak olan katılımcılara bir görüş testine girecekleri söylenmiştir. Deneyde tüm katılımcılara bir çift kart gösterilmektedir. Bu kartların birinde biri kısa biri orta ve biri uzun olmak üzere 3 çizgi vardır. Diğer kartta ise tek bir çizgi bulunmaktadır. Deneklere bu karttaki çizginin diğer karttaki çizgilerden hangisine benzediği sorulmuştur. Deneyde katılımcılardan biri hariç diğer hepsi Asch'ın asistanlarıydı ve önceden belirlenen davranışları yapmaktaydılar. Deneyin amacı gerçek deneğin davranışlarının diğer deneklerden ne derece etkilendiğini bulmaktı. Katılımcıların hepsi aynı odada durmakta ve kendilerine kart çiftleri gösterildikten sonra sırayla cevap vermeleri istenmekteydi. Gerçek deneğe ise sıra en son gelmekteydi. Sıra ona gelene kadar denek diğer katılımcıların cevaplarını duymaktaydı. İlk birkaç denemede tüm denekler doğru cevap vermekteydi. Fakat daha sonra gerçek denek dışındaki katılımcılar hep birlikte yanlış cevaplar vermeye başladılar. Cevap sırası kendisine gelen gerçek deneklerden %32'si grubun yanlış da olsa söylediği cevaba katılmıştır. Bu deney Stanley Milgram'ı etkilemişti. Kendisi bu deneyden çok daha sonra insanların itaat davranışı ile ilgili olan Milgram deneyi'ni yürütmüştür.


------------------------------------------------------------------------------

10. Marshmallow Deneyi

Marshmallow deneyi ya da zevki erteleme becerisi testi, 1972 yılında Stanford'lu psikolog Walter Mischel tarafından uygulanan bir çalışmadır. Bu çalışmada, katılımcı çocuklara bir ödül sunulur, eğer bu ödülü o anda tüketmez de belirli bir süre beklerlerse aynı ödülden bir tane daha kazanacakları söylenir. Bu süre içinde, araştırmacı odayı terk eder ve 15 dakika sonra geri gelir. Ödül, çocuğun tercihine göre bir marshmallow ya da bir pretzeldir. Çalışmayı takiben yapılan uzun vadeli araştırmalarda, ikinci ödüle kadar bekleyebilen çocukların SAT puanlarına, eğitime devam etmelerine, vücut kitle endekslerine ve başka kriterlere bakılarak daha başarılı oldukları belirlenmiştir. Deney daha geniş katılımla (ilk çalışmanın 10 katı) yeniden yapıldığında, etkilerin ilk çalışmanın yarısı kadar olduğu görülmüştür. Yenilenen deney, iradenin açıklayamadığı diğer yarımın ekonomik temelden kaynaklanabileceğini göstermiştir.

------------------------------------------------------------------------------------------------------------

11. Leon Festinger and James Carlsmith - Bilişsel Uyumsuzluk Deneyi

Deneyin amacı çelişen tutum, inanç ve davranışlar karşısında insanların dengeyi sağlamak için verdiği tepkileri incelemekti. Rahatsızlık ve çelişki yaratan durumda çelişkiyi en aza indirmek, ortadan kaldırmak ya da yeniden dengeyi kurmak için neler yapılabileceği görülmek istenmişti.

Öncelikle katılımcılar teker teker bir odaya alındı ve yaklaşık 1 saat sürecek oldukça sıkıcı görevleri tamamlamaları istendi. Tüm katılımcılar bu görevleri yaparken çok sıkılıştı. Çıkarken onlardan dışarıda bekleyen diğer katılımcıya, deneyin oldukça eğlenceli olduğunu söylemeleri istendi. Bunu yapmaları karşılığında bazı katılımcılara 1 dolar verilirken bazılarına 20 dolar verildi. Hepsi, çıktıktan sonra bekleyen kişiyi deneyin eğlenceli olduğuna inandırdı. Gitmeden önce 1 dolar ve 20 dolar verilen katılımcılara deneyin eğlenceli olup olmadığı soruldu. 20 dolar verenler sıkıcı olduğunu söylerken 1 dolar verenler deneyin eğlenceli olduğunu söylüyordu.

Deney sonucunda, sadece 1 dolar alan katılımcılar başka birini ikna etmek için 1 doların yeterli olmadığını düşündükleri için uyumsuzluk yaşadılar. 1 dolar karşılığında bunu yapmak mantıklı olmadığı için kendilerini deneyin eğlenceli olduğuna inandırdılar. 20 dolar alanlar ise aldıkları parayı yalan söylemeleri için tatmin edici buldu ve aslında hiç eğlenmediklerini rahatça söyleyebildiler. Yani aslında bilişsel uyumsuzluk yaşadığımız durumlar karşısında davranışları değiştiremiyorsak tutumları değiştiriyoruz.


------------------------------------------------------------------------------------------------------------

12. Seyirci Etkisi Deneyi (The Bystander Effect Experiment)

Bugünün standartlarına göre etik kabul edilmeyen bir diğer deney de Bystander Effect deneyidir. 1968 yılında 38 görgü tanığının önünde öldürülen ‘Kitty Genovese’ cinayetinden etkilenen John Darley ve Bibb Latane tarafından geliştirilen bu deney; acil bir duruma şahit oldukları sırada insanların müdahale etmemelerini ve kayıtsız kalmalarını konu alır.

Columbia Üniversitesinde yapılan çalışmada, deneğe doldurması için bir anket verilip odada yalnız bırakılır. Daha sonra zararsız bir gaz odaya doldurulmaya başlanır. Denek odada yalnızken dumanı farkettiğinde hemen odayı terkedip güvenliğe bildirmiştir. Daha sonra başka bir denek odaya 2 kişi ile birlikte alınmıştır. Aynı zararsız gaz tekrar odaya doldurulmaya başlandığında, bunu farkeden denek yanındaki insanlara bakıp önce onların bu konuda bir şey yapmalarını beklemiş ve dumanı bildirmemiştir.

------------------------------------------------------------------------------------------------------------

13. Jane Elliott - Bölünmüş Bir Sınıf Deneyi

Sadece beyazların yaşadığı bir kasabada 3. sınıf öğrencilerine öğretmenlik yapan Jane Elliott’un ünlü deneyi, Dr. Martin Luther King’in 1968’de öldürülmesiyle ortaya çıktı. Birkaç gün önce sınıfında King’i anlatan Jane Elliot, Martin Luther King’in öldürüldüğünü öğrendi ve öğrencilerinin soracağı soruları ön görerek bir plan yaptı. Onlara bir şekilde ırkçılığı, ön yargıları ve King’in ölüm sebebini anlatmalıydı.

Elliott, öncelikle sınıfını mavi gözlüler ve kahverengi gözlüler olarak iki gruba ayırdı. İlk gün mavi gözlü öğrencileri üstün grup olarak belirledi. Çeşitli bilimsel veriler uydurarak tüm sınıfı mavi gözlülerin daha zeki ve daha ayrıcalıklı olduğuna inandırdı. Mavi gözlü öğrencilere; daha fazla tenefüs zamanı, daha fazla yemek yiyebilme gibi haklar tanınacaktı. Kahverengi gözlüler ise ayırt edilebilmeleri için daha geniş yakalıklar takacak ve sınıfta en arka sıralarda oturacaktı. Mavi gözlüler daha zeki, başarılı ve güvenilirdi. Kahverengi gözlü öğrenciler ise tam tersi. Öğrencilerin davranışları kısa bir sürede büyük ölçüde değişti. Mavi gözlü öğrenciler kendilerini üstün görerek kahverengi gözlü öğrencilere zorbalık yapmaya başladılar. Üstelik kendilerini üstün gördükleri için dersteki ve sınavlardaki verimleri ve başarıları da artmıştı. Kahverengi gözlü öğrenciler ise tam tersi daha mutsuz ve daha başarısız olmaya başlamışlardı. Bir sonraki gün ise Jane Elliott rolleri değiştirdi. Artık mavi gözlü öğrenciler azınlık durumundaydı. Roller değişince bir önceki gün aynı şeyi yaşayan kahverengi gözlü öğrenciler mavi gözlü arkadaşlarına fazla zorbalık yapmadılar. Çünkü aynı şeyleri kendileri de yaşamıştı. Öğretmenleri her şeyin bir deney olduğunu, mavi ve kahverengi gözlü olmanın bir ayrıcalık olmadığını, ırkçılığında aynen böyle bir şey olduğunu anlatınca öğrenciler birbirlerine sarıldılar, hepsi rahatlamıştı.

Jane Elliott, bu deneyin gazetede yer almasının ardından birçok televizyon programına katıldı. Ömrünü bu deneyi devam ettirmeye adadı. Çalıştığı okula eyalet 1 milyon dolar fon yatırımı yapmaya karar verdi.

------------------------------------------------------------------------------------------------------------

14. Canavar Çalışma Deneyi - The Monster Study

1939 yılında yürütülen bu çalışmada, 22 yetim kalmış çocuk kullanıldı. Bunlardan 10 tanesi daha önce konuşma bozukluğu olan ve kekeleyenler olarak tanımlamıştı. Çocuklar, eşit olarak 2 gruba ayrıldı. Bir grubun konuşma terapisti, çocuklarda gördüğü gelişme ve akıcı konuşma durumunda onları ödüllendiren davranışların gösterdiği “pozitif” terapi uyguladı, diğer konuşma terapisti ise, en ufak bir yanlışta dahi çocukları açıkça cezalandırdığı bir yöntem uyguladı. Sonuçlar gösterdi ki negatif davranılan çocuklar psikolojik anlamda çok ağır hasar aldılar. Ancak bundan çok daha kötüsü, terapi öncesi konuşma bozukluğu göstermeyen çocukların da konuşmalarından bozulmalar oldu. 2007 yılında, yetim kalmış bu çocuklardan altısı, maruz kaldıkları bu durum karşısında 925.000.-USD’lik tazminat aldılar.

------------------------------------------------------------------------------------------------------------

15. David Reimer Deneyi

1966 yılnda , David Reimer 8 aylıktı. Sünnet olurken operasyon son derece başarısız olmuş ve penisini kaybetmişti. Psikolog, John Money, David’in cinsiyet değiştirmesini önerdi. Ebeveynleri de bu konuda hemfikir oldu, ancak Money’i gizli gündemi olan, cinsiyet kimliğinin doğuştan değil, çevre ile şekillendiği iddasını kanıtlamak için bir deneyin parçası olduklarını bilmiyorlardı. David, adını Brenda olarak değiştirdi, cerrahi bir operasyonla  bir vajinası oldu ve hormon desteği aldı.  Ancak deney trajik bir şekilde sonuçlandı. “Brenda”, çocukluğu süresince basmakalıp bir erkek çocuk gibi davrandı, Reimer ailesinin 14 yaşında hayatları kararmaya başladı. Brenda’ya gerçeği söylediler ve tekrar David’e dönmesi konusunda karar aldılar. David 38 yaşında intihar etti.

----------------------------------------------------------------------

16. Hofling Hastane Deneyi (Astroten Deneyi)

Hitler ve Stalin gibi insanların emri altındaki insanların koskoca bir kitleleri nasıl öldürttüğü her zaman psikologlar ve psikiyastrlar için bir merak konusu olmuştur. 
Bir rejim adı altında kitleler imha edilmiş, kimileri buna destek vermiş kimileri ise oturup izlemiştir. Bu da psikologlara "Acaba insanlar üst kademelerindeki insanların emirlerini sorgusuz sualsiz yerine mi getiriyor?" sorusunu sordurtmuştur. Bunu test etmek için psikiyatrist Charles K. Hofling, içerisinde fizikçilerin ve hemşirelerin olduğu bir düzen kurmuştur. 1966 yılında gerçek bir hastanede hemşirelere isimsiz bir doktordan talimat gelmiştir. Verilen talimatta kurgusal bir ilaç olan Astroten'den tüm hastalara 20 mg verilmesi söylenmiştir. Ve hemşirelere maksimum dozun 10 mg olduğunu fazlasının bir insanı öldürebileceği de önceden öğretilmiştir. 
Hem dozun bir insan için ölümcül olacağını bilmelerine hem de isimsiz bir doktordan emir almanın hastane kurallarına aykırı olmasına rağmen 22 hemşireden 21'i bu görevi icra etmekte bir sorun görmeyip emirleri yerine getirmek için ilacı alıp odalara doğru gitmişlerdir. Hemşireler odanın kapısına geldiklerinde durdurulmuşlardır ve bunun bir deney olduğu anlatılmıştır. Bu şekilde kimse zarar görmemiştir. Fakat bu talimat deney gereği değil de gerçek olsaydı o gün o hastalar ölmüştü.
Bu deney, insanların yetkilisi altında oldukları kişilerin talimatlarını sorgusuz sualsiz yerine getirdiğini ispatlamıştır. Ve yetkinin yanlış ellerde olduğu zaman ne tür sonuçlar doğurabileceğini göstermiştir. 

----------------------------------------------------------------------

17. Joshua Bell - Metro Toplumsal Deney

Ocak 2007, Washington D.C metrosunda bir müzisyen 45 dakika boyunca keman çaldı. Çaldığı toplam 6 parçanın 2’si Bach besteleri idi. Toplamda sadece 6 kişi durup müziği dinledi, 20 kişi ise para bıraktı ve devam etti. Müzisyen o 1 saatte toplam 32 dolar para kazandı.

Aslında kemanı çalan müzisyen, ünlü virtüöz Joshua Bell’di ve elindeki 1713 Stradivarius model 3.5 milyon dolar değerinde bir kemandı. Joshua Bell olaydan 3 gün önce Boston Operası’nda 100 dolar biletlik konserde çalmıştı.Bu sosyolojik deneyler güzellik ve sanat algısı konusunda büyük sorulara yol açmıştır.

----------------------------------------------------------------------

18. Rosenhan Deneyi

1973’te Amerikalı psikolog David L.  Rosenhan deneyinin ilk aşamasında, 8 “hasta” (psikoloji yüksek lisans öğrencisi, pediatrist, psikiyatr, ressam, ev hanımı ve 3 psikolog) uydurma isim-soy isim kullanarak A.B.D.’deki 5 ayrı eyalette bulunan 12 farklı akıl hastalıkları hastanesine “bazı sesler duydukları” nedeniyle başvuruda bulunmuşlar. Başvuruda bulunan “yalancı hasta”ların tamamı çeşitli psikiyatrik bozukluk tanılarıyla hastanelere yatırılmışlar. Hastaneye yatış sonrası hastaların tamamı normal davranışlar sergilemiş ve hastane personeline artık hiçbir ses duymadıklarını bildirmişler. Buna rağmen hastanedeki uzmanlar yanlış tanı koyduklarını fark edemedikleri gibi normal davranışları da hastalıklarının belirtileri olarak yorumlamışlar. “Yalancı hastalar”dan bazıları hastanede birkaç ay geçirmişler. Ancak hasta olduklarını kabul ettikten ve yazılan antipsikotik ilaçları kullanmaya söz verdikten sonra “yalancı hastalar”a, hastaneden ayrılmalarına izin verilmiş.

Elde edilen verilere dayanarak Rosenhan aşağıdaki sonuçlara varmıştır:

Veriler psikiyatrik tanılamada etiketlemenin (stigma) önemli rol oynadığını göstermektedir. Hayatında bir defa şizofrenik olarak damgalanmış yalancı hastanın bu stigmayı yıkması olası görünmüyor. Bu stigma, diğerlerinin hastanın kendisi ve davranışları konusundaki düşüncelerinin yönünü belirlemiş oluyor.