Beden Algısı
Bozukluğu Nedir?
Beden algısı
bozukluğu, bireylerin vücutlarında bir kusur olmamasına veya çok ufak kusurlar
olmasına rağmen, bu kusurları zihinlerinde büyüterek çok çirkin göründüklerini
düşünmelerine ve sürekli olarak bunu düşünmelerine ve uğraşmalarına neden olan
psikolojik bir rahatsızlıktır.
Bireyler
kusurlu olduklarını düşündükleri dış görünüşlerine o kadar takıntılıdır ki
günlük hayatı, iş hayatı, ilişkileri olumsuz etkilenmektedir. Bazı uzmanlar,
takıntı(obsesyon) özellikleri göstermesi dolayısıyla, vücut dismorfik bozukluğunu,
obsesif kompulsif bozukluk içerisinde saymaktadır.
Vücut
dismorfik bozukluğunda kişilerin çok büyük fiziksel kusurlarının olmasına gerek
yoktur. Bireyler ufacık bir fiziksel kusuru bile, çevreleri tarafından fark
edilen çok büyük bir kusur veya çirkinlik olduğunu zannederek, bu kusurlarından
nefret ederler. Kusurlu buldukları yanlarını sürekli olarak başka kişilerin dış
görünüşüyle kıyaslarlar.
Beden algısı
bozukluğu her 100 kişiden 2 kişide görülen bir psikolojik rahatsızlıktır.
Genellikle kadınlardan görülen beden algılama problemi, ergenlik ve genç
yetişkinlik dönemlerinde daha sık görülmekte ve görülme oranı 100 kişinde 12’ye
çıkmaktadır.
Beden Algısı Bozukluğu Nedenleri
Beden algısı
bozukluğu, bireylerin bedenleri ile ilgili algılama problemlerinin olmasıdır.
Algılama problemi, benlik saygısının olmaması, yemek bozuklukları, obezite,
depresyon gibi problemler dolayısıyla ortaya çıkabileceği gibi, genetik
faktörlerden dolayı da görülebilmektedir.
Genetik
aktarım: Genetik aktarım pek çok psikolojik
rahatsızlığın en büyük nedenlerinden biridir. Beden algısı sorunu olan kişi
bulunan veya psikolojik başka rahatsızlıklara sahip olan birinci dereceden
akrabaları olan bireylerde de psikolojik sorunlar görülme ihtimali çok
yüksektir.
Çevresel
etkenler: Toplum içerisinde güzel kadın veya erkek
algısının sürekli mükemmel olmaya, zayıflığa, orantıya bağlı olması, küçük
yaşlardan itibaren bireylerin dış görünüşleri ile ilgili sorunlar yaşamasına,
kendini çirkin hissetmesine neden olmaktadır. Bireylerin yakın çevrelerinden
çocukluklarından itibaren bedenleriyle ilgili alaycı yorumlar duymakta beden
algısını etkilemektedir.
Düşük
özgüven: Kişilerde düşün özgüven olması da
kendilerini yetersiz hissetmeleri ve dış görünüşlerini takıntı haline
getirmelerinin nedenlerinden biridir.
Psikolojik
sorunlar: Bireylerde depresyon, yeme bozuklukları,
anksiyete (kaygı) bozukluğu gibi psikolojik sorunların varlığı da beden algısı
probleminin ortaya çıkmasında etkilidir.
Eleştirel Ebeveynler: Ebeveyni
tarafından fiziksel görünümüyle ilgili sürekli eleştiri alan çocukların
ergenlik dönemlerinde psikolojik sorunların görülme ihtimali çok yüksektir.
Çocukluk Çağı travmaları:
Özellikle
bedenle ilgili alaycı tavırlara maruz kalmak beden algı bozukluğuna yol
açabilir. Ergenlik döneminde fiziksel görünümüyle alay edilmiş kişi yetişkinlik
döneminde vücudunu daha olumsuz algılamaktadır.
DMS 5’e Göre Beden Algısı Bozukluğu Tanı Kriterleri
A. Fiziksel görüntüye
dair, başkaları tarafından görünür olmayan ya da az görünen bir ya da daha
fazla algılanan kusura yönelik takıntı.
B. Bozukluk
süresince herhangi bir noktada kişinin görüntüsüne dair kaygılarına yönelik
tekrarlayan davranışlar (örn., sürekli aynaya bakma, bakım yapma, deri yolma,
dışarıdan tatmin arama) ya da zihinsel eylemler (örn., kendi görünüşünü
başkalarıyla karşılaştırma) gerçekleştirmesi.
C. Takıntının
klinik olarak önemli seviyede rahatsızlığa ya da sosyal, mesleki veya işlevsel
olarak önemli alanlarda bozulmaya sebep olması.
D. Görüntüye
yönelik takıntı yeme bozukluğu kriterleri arasında bulunan vücut yağına ya da
kiloya yönelik endişelerle daha iyi açıklanamaz.
Beden algı bozukluğuna
sahip kişilerde fiziksel görünüşlerinde algıladıkları kusurlara takıntılı bir
durum görülür. Kişiler kendilerinin çirkin, cazibesiz, anormal ve bozuk
göründüklerine inanırlar ve bu endişeler ‘‘cazibesiz’’ ya da ‘’yanlış’’
görünmek ile ‘‘berbat’’ ya da ‘’canavar gibi’’ görünmeye kadar uzanır.
Takıntılar bir ya da birden çok beden bölümüne odaklanabilir ve çoğunlukla cilt
(örn., algılanan sivilce, yara izi, çizgi, kırışıklık, solukluk), kıl (örn.,
‘‘incelen’’ saç ya da ‘‘aşırı’’ vücut ya da yüz kılı) ya da burun (örn., boyut
ya da şekil) bölümleri odak noktası olabilirken vücudun diğer bölümleri de
kaygının odak noktası olabilir. Kişilerin takıntıları zoraki, istek dışı ve
zaman alan (günde ortalama 3-8 saat) ve kontrol etmesi güç bir haldedir.
Kişi, kendi görüntüsünü
başkalarıyla karşılaştırma ve kusurlarını sürekli olarak ayna ve benzeri
yerlerden kontrol etme, kendini düzeltme, kusurlarını makyaj ya da
aksesuarlarla kapatma, kusurlarıyla ilgili geri bildirim alma, sevmediği
bölgelerine dokunup kontrol etme, aşırı egzersiz yapma ve ağırlık kaldırma ya
da kozmetik operasyonları araştırma gibi davranışlara sahiptir. Aynı zamanda
kimi kişiler aşırı bronzlaşma, sürekli kıyafet değiştirme veya kompülsif bir
şekilde alışveriş, özellikle kozmetik ürünleri, yapma gibi davranışlar da
sergileyebilir (American Psychiatric Association, 2013).
Beden Algısı Bozukluğu Belirtileri
Bu hastalığa
sahip kişilerin sürekli olarak kusurlu buldukları yerler ile ilgilenmelerine,
gün içerisinde ayna karşısında 8-10 saate kadar çıkabilecek vakit geçirmelerine
neden olmaktadır. Beden algısı sorunu yaşan kişiler, sürekli olarak makyaj,
kıyafet, saç şekli ile kusurlarını kapatmanın bir yolunu ararlar. Sık sık
kusurlarını kapatmak için değişmeye çalışmakta bu rahatsızlığın
belirtilerindendir.
Beden algısı
bozukluğu olan kişilerin gösterdiği belirtilerden bir tanesi de çevrelerine
sürekli olarak nasıl göründüklerini, kusurlu bölgelerinin kötü görünüp
görünmediğini sorarlar.
Beden
algısında sorun yaşayan kişiler, dış görünüşlerinden takıntı derecesinde
rahatsız oldukları için kendilerini yalnızlaştırmayı tercih ederler. Dışarı
çıkmak, arkadaşlarıyla görüşmek istemeyen kişiler, genellikle eve kapanırlar.
Beden Algısı
Bozukluğu Yaygınlığı
Beden Algısı
Bozukluğu göründüğü kadarıyla genel nüfusta pek yaygın değildir ve poliklinik
ortamındaki günlük ruhsal değerlendirmelerde nadiren tanınır.
Yaygınlığı
konusunda kesin bilgiler olmamakla birlikte olası yaşam boyu yaygınlığı ile
ilişkili rakamlar % 2’lere
çıkabilmektedir.
Özellikle
üniversite öğrencilerinde inandırıcılığı zayıf ama çok yüksek oranlar da
belirtilmiştir.
Kadın-erkek
oranı çoğu yayınlarda denk bildirilmektedir.
Türkiye’de
yaptığımız kendi araştırmamızda psikiyatrik yardım için ayaktan başvuran
hastaların %1’inde BAB saptanmıştır.
Batı
ülkelerinde daha yaygın olduğu belirtilmektedir.
Dermatolojik
başvurularda %12, estetik cerrahide %7-15 oranında BAB saptanmıştır.
BAB
hastalarının yarısına yakını uygunsuz yere cerrahi işlemlere tabi tutulur.
BAB
genellikle ergenlik döneminde başlar (ortalama başlama yaşı 16) ve yıllarca
tanı konmadan kalabilir.
Bu bozuklukta
mesleki, sosyal, eğitimsel sorunlar ve karşı cinsle ilişkilerden kaçınma yaygın
olarak gözlenir.
Ağır
olgularda sosyal kaçınma, hastaları evden çıkamaz hale getirebilir.
Depresyon ve
intihar girişimi de BAB’nin seyrek olmayan komplikasyonlarındandır.
Beden Algısı Bozukluğu Klinik Özellikleri
Özellikle
erkekler ve gençler bu rahatsızlığa dair yakınmalarını aşağılanma ve utanç
duygularından dolayı bildirmek istemezler ya da bunları ruhsal bir sorun olarak
görmezler.
Bu rahatsızlık
somatoform bozukluk olarak sınıflandırılmakla birlikte OKB ile ilişkili olduğu
gerekçesiyle anskiyete bozuklukları bölümüne aktarılması önerilmiştir.
BAB’de kişide
bedensel kusurları ile uğraşma, obsesif nitelik taşır; algılanan kusuru
düzeltme, maskeleme veya ayna ya da cam yansıtıcılarda tekrar tekrar inceleme
veya oralara bakmaktan kaçınma davranışları, çevredekilerden sürekli güvence
arama biçiminde kompulsif davranışlar gözlenir.
Çoğu hasta
psikiyatriste başvuruncaya kadar yıllar geçirir (ortalama 6 yıl) ; yine çoğu
yalnızdır, toplumdan uzaklaşır, eve kapanabilir, kimileri yalnızca gece sokağa
çıkar.(Şair Ahmet Haşim’in bu özelliğinden söz edilir)
Beden
algılaması çarpık olan bu bireyler özellikle cildiye uzmanları ve estetik
cerrahlar başta olmak üzere değişik uzmanlara, estetisyenlere (!) başvururlar.
Verilen
güvenceler hastalarda ancak kısa süreli rahatlama sağlar ancak bu aldatıcı
rahatlamayı da hastalar”bana iyi geliyor” diyerek aynı güvencelerin peşine
düşüp, sonuçsuzca gidebilirler.
Bireylerin
bedensel kusur algıları genelde yüz ve kafa bölgesine odaklıdır: Kırışıklıklar,
yara izleri, damar belirginlikleri, solukluk veya kırmızılık, şişlik, yüzde
asimetri, saçların zayıflığı ya da dökülüyor oluşu veya aşırı tüylenme sık
rastlanan yakınmalardandır.
Ayrıca bu
bireylerde gözler, kulaklar, burun, ağız, dişler, çene, parmaklar, cilt ve
genital ve her tür organın biçimsizliği, küçüklüğü veya iriliğine ilişkin
abartılı kaygılar gözlenir: ‘Büyük burun veya kafa’, ‘küçük penis’, ‘uzun
ağız’, ‘asimetrik yüz’… yakınmaları oldukça sıktır.
Kadınlar
kalça hacmi ve kilo, erkekler boy ve genitaller hakkında daha fazla sorun
yaşarlar.
Hastalar
organlarındaki kusuru ayrıntılı biçimde tanımlamak yerine daha çok bu konuda
duydukları utanç ve aşağılanmadan söz ederler.
Bir başvuran
bireyde ortalama 3-6 farklı organla ilişkili kaygı saptanır ve bu organlar
zamanla değişebilmektedir.
•Türkiye’deki
47 olguluk serimizde bu kişilerde en sık bulunan yaşam boyu birinci eksen
ektanıları OKB (%31,9), major depresyon (%21,3) ve sosyal fobi (%17) olmuştur.
Hastaların yaklaşık %20’sinde çirkinlik inancı sanrı yoğunluğunda bulunmuştur.
•Hekimler,
danışanlarını uygun sorularla özellikle sorgulamadıkça BAB’nin varlığından
haberdar olmazlar.
•Bireylerin
çoğu kusurlu olarak düşündükleri organlara ilişkin alınganlık düşüncelerine ya
da sanrılarına sahiptirler.
•İlgili
organ(lar)ı örtme, yoğun kozmetik cerrahi, saç ektirme gibi güzelleşme
çabaları, bu hastalar için tam aksine biçimsiz bir görünüme ve gerçekten
eleştirilmeleriyle sonuçlanabilir.
•Bazen
‘çirkinliklerinin sorumlusu’ olarak anne-babayı suçlama davranışına
rastlamaktayız.
•Son
zamanlarda BAB’nin erkeklere özgü bir formu tanımlanmıştır: Bu, çok zayıf ve
ince kasları olduğu inancını tanımlayan kas dismorfobisi (Adonis kompleksi)’dir.
•Aslında bu
erkeklerin çoğu iri ve kaslıdırlar; jimnastik salonlarında kompulsif biçimde
çalışırlar, yiyeceklerine özel bir özen gösterirler, anabolik steroidleri
tehlikeli ölçüde kullanma eğilimindedirler. Birçoğu plajda görünmekten kaçınır,
yaz sıcağında bile kalın giysiler giyerler.
•Çocuk ve
ergenlerdeki klinik özellikler yetişkinlerinkiyle benzerlik taşır.
Beden Algısı Bozukluğu Ayırıcı Tanı
Bireyin
bedenini fazla incelemesi ya da beğenmemesi, günümüz kadın ve erkeklerinde çok
yüksek orandadır ve rahatsızlık olarak değerlendirilemez.
Estetik
ameliyat isteyenlerde de BAB’yi tanımak kolay olmayabilir; çünkü bir kusur
düşüncesinin ne ölçüde gerçekçi ne ölçüde önemsiz ya da hayali olduğunun nesnel
bir ölçütü zordur.
Bu beğenmeme
duygusunun, hayali veya sözü edilen kusurla orantısız, yoğun ve günlük yaşamı
etkileyen bir fiziksel hoşnutsuzluk halini alması Beden Algısı Bozukluğu
tanısını düşündürmelidir.
•Hastalar
görünüşleri ile uğraşlarını genellikle ‘takıntı’ olarak tanımlamakta ve
yanlışlıkla OKB tanısı alabilmektedirler.
•BAB’nin
obsesif-kompulsif yelpazede değerlendirilmesi savı sadece belirtilerdeki açık
benzerliklere değil tedavi, eşhastalanma ve aile öyküsü gibi diğer değişkenlere
ait bulgulara da dayanmaktadır.
•Veriler BAB
ve OKB’nin aynı bozukluklar olmadığını da göstermektedir.
•BAB’de
OKB’ye göre içgörü daha zayıf, referans fikirler daha fazla ve yoğunlaşma dış
görünüm üzerinedir.
•Göründüğü
kadarıyla BAB sosyal fobi ve hipokondriyazisle de ortak bazı özellikleri
paylaşmakla birlikte kaygı odağı bu bozukluklarda daha farklıdır.
•Çirkinliklerinden
söz eden kimi depresif hastalar, BAB’lilerin aksine dış görünüme az önem verir
hatta onu umursamama eğilimindedirler. Her iki tanı birlikte de konabilir.
Depresyonun
yanı sıra şizofreni, organik ruhsal bozukluk, ‘çirkinlik’ kaygısını yeterince
açıklıyorsa ayrıca BAB tanısı konmaz
•BAB’nin
psikotik alt tipi de çok nadir değildir. Çoğu araştırmacı BAB belirtilerinin
aşırı yüklü düşüncelerden açık sanrılara uzanan bir sürekliliği yansıttığı fikrindedirler.
BAB olgularının ancak üçte bir kadarında yeterli içgörünün bulunduğu
bildirilmektedir.
•Ancak
somatik alttipli sanrılı bozuklukta sanrılar nadiren çirkinliğe odaklanır, daha
çok koku yayma, vücutta parazit/böcek bulunduğu, organlarının olmadığı veya
çalışmadığı gibi temalar içerir.
•Yeme
bozuklukları ve BAB, temel özellikleri vücut imgesi olan iki tanıyı
oluştururlar.
•Ancak, yeme
bozukluğu nedeniyle yardım arayan çok az insan açıkça fiziksel kusur endişesi
taşır.
•BAB’li
bireyler özgül vücut parçalarına odaklanma eğiliminde iken, anoreksiya
nervozada kaygı, temel olarak total vücut biçimi ve özellikle kiloya/yağlanmaya
ilişkindir.
•İlginçtir ki
ülkemizde BAB olgularında kilonun fazlalığından çok azlığı (zayıflık) yakınma
konusudur.
•Kas dismorfofobili
bireylerin egzersize, anoreksiya nervozalıların ise diyete daha özel bir önem
verdikleri bildirilmiştir.
•Öte yandan
anoreksiya nervozalı hastalar arasında BAB nispeten yaygındır ve ek BAB tanısı
anoreksiya nervozanın şiddetliliğini de gösterebilir.
•DSM-IV ve
DSM-IV-TR ‘ de sanrısal yoğunluktaki zihinsel uğraşıyı dışlama ölçütü olmaktan
çıkarmıştır.
•ICD-10’da
BAB hipokondriyazisin bir türü olarak değerlendirilmektedir.
• Beden
algısı bozukluğu DSM-IV-TR’de Somatoform bozukluklar başlığı altında, DSM-V’te
OKB ve ilişkili bozukluklar bölümünde yer almaktadır.
Beden Algısı Bozukluğu Tedavisi
Beden algısı
bozukluğu, yoğun bir takıntı şeklinde yaşandığı için bireylerin genellikle dış
görünüşleriyle ilgili sorunlarının psikolojik bir rahatsızlık olduğunu fark
etmelerini engeller. Dış görünüşlerini düzeltmek çabasında olan bireyler,
psikolojik destek almaktan önce estetik cerrahi, dermatoloji doktorları ve
diyetisyenlere başvururlar. Ancak istedikleri görüntüye genellikle ulaşamaz ve
kusurlarını daha da takıntı haline getirirler. Bazı kişilerin psikolojik tedavi
görmeyip bir dizi ameliyat geçirerek, bedenlerini tamamen değiştirdikleri
örneklerde mevcuttur.
Beden algısı
bozukluğu tedavisinde sıkça kullanılan yöntemlerden biri bilişsel davranışçı
terapidir. Bu terapi yönteminde, beden algı sorunu olan bireylerin
görünüşlerinde kusurlu buldukları yerler ile ilgili algılarının düzeltilmesi
üzerinde durulur.
Bireylerin Beden
algısı bozukluğu başka bir psikolojik rahatsızlıktan kaynaklanıyorsa, bu
hastalığın tedavisi üzerinde durulur. Ayrıca kişinin özgüvenini ve özsaygısını
yeniden kazanması içinde çalışmalar yapılır. Hastalara uygulanacak
psikoterapilerin kaç seans olduğu, psikiyatrın görüşlerine ve hastalığın ne
derecede olduğuna bağlı olarak (genellikle 12 seanstan-24 seansa kadar)
değişmektedir.
Beden algısı
bozukluğunda kullanılan bir diğer tedavi yöntemi de ilaç tedavisidir.
Psikoterapi yöntemlerine ek olarak kullanılan ilaç tedavisinde, antidepresanlar
kullanılmaktadır. Beden algısı sorunu sebebiyle yoğun kaygı yaşayan ve intihara
meyilli olan hastalar için ise kaygı giderici ilaçlar tercih edilmektedir. İlaç
tedavisi psikoterapi yöntemleriyle birlikte uygulandığında en yüksek düzeyde
etkisini göstermektedir.
0 Yorumlar